• Thursday 25 April 2024

Articles in Turkish

Hristofyas’ın siyasi rakkasları

 

Kamuoyu, Kıbrıs sorununun yakın gelecekte çözümü ile ilgili karamsarlığı gözler önüne seriyor. Cumhurbaşkanı Hristofyas’ın seçilmesinin hemen ardından ortaya çıkan iyimserlik kayboldu. 2004 yılının belirtileri gittikçe daha yoğun bir hale geliyor.

 

Görüşmelerle ilgili perspektifin karanlık görüntüsü medyaya yansıyor. Atilla Olgaç’ın, 1974 yılında on Kıbrıslı Rum’u öldürmesi ile ilgili itiraf bahanesiyle yaratılan atmosfer, Kıbrıs sorununda çözüm müzakereleri dönemine rağmen, Soğuk Savaş dönemini hatırlatıyor.

 

BM, iki tarafın da çözüm yönünde açık irade eksikliğini fark ederek, BM Genel Sekreterinin UNFICYP’in görev süresinin yenilenmesi ile ilgili son raporunda bu soruna değindi. Ban Ki Moon, iki lideri de, çözümün olması için uzlaşmanın gerekli olduğunu, aynı zamanda ekonomi, güvenlik ve istikrar alanlarında çözümün faydalarını iki topluma izah etmeye çağırdı.

 

Çılgına dönmek

 

Cumhurbaşkanı Hristofyas ve Hükümet medyada karılaştıkları sorunların farkındadırlar, ancak bunların ele alınması konusunda stratejileri yoktur. Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı telefonu kaldırdı ve Türkiye’den gelen ve Kıbrıs Türk futbolunun KOP’a üyeliği konusunu görüştüğü yönündeki bir haberi bizzat kendisi yalanlamak için Astra’ya telefonla müdahale etti. Cumhurbaşkanı’nın sinirlendiği açıktı ve öfkeyle telefonu kapattı. Bu olay onun soğukkanlılıktan yoksun olduğunu ortaya çıkardı.

 

Bu olaydan bir gün önce ise, Mehmet Ali Talat’ın konfederasyondan bahsettiği konusundaki haberlerinden dolayı RİK’i suçladı. RİK, ‘milliyetçi hedefe’ hizmet ettiğini’ sanarak, haberleri ilk kez çarpıtmıyordu. Acaba RİK’in haber bölümü şefi Cumhurbaşkanından tebrik mi bekliyordu? Çünkü Cumhurbaşkanının geçtiğimiz günlerde diğer tarafın konfederasyon eğilimi konusunda yaptığı değerlendirmeyi yaptığı bir ‘haberle’ teyit etti. RİK’te, Papadopulos dönenimde 2004 yılında kurulan mekanizmanın tamamıyla terk edilmediği görülmektedir. Bu mekanizmanın müzakerelerin başarısızlığı lehinde olduğu açıktır. Talat’ın açıklamaları ile ilgili haber olayında, Cumhurbaşkanlığı metni aldı, Türkçe’ye çevirdi ve bunun kastlı yapılmış bir haber olduğunu ortaya çıkardı. Bu Cumhurbaşkanlığında da hayrete neden oldu.

 

Politis gazetesinin elde ettiği bilgilere göre haberi kanalın Türk konularından sorumlu uzmanı sundu. Bu uzman, Papadopulos’un Cumhurbaşkanlığı döneminde işe alınmıştı. Söz konusu meslektaşımız KİP ile de işbirliği yapmaya kalkıştı. Devletin televizyonuna, asılsız olduğu ortaya çıkan birçok bilgiler veren kişi de odur. Örneğin meşhur köprünün yapıldığı dönemde, Türklerin Ledra’nın altına tünel inşa ettikleri ile ilgili haberler…

 

Hükümet, RİK’teki durumu kontrol edemediğini söylüyor ve elde ettiğimiz bilgilere göre yeni yönetim kurulu başkanının atanmasını bekliyor.

 

Politis gazetesinin elde ettiği bilgilere göre Cumhurbaşkanlığı, Kıbrıs Haber Ajansını Türkçe’den yanlış haber çevirisi yaptığını yakaladı. Bu da Cumhurbaşkanlığının kendi çeviri ofisini kurmasına neden oldu. Cumhurbaşkanlığı bundan böyle bu haberleri siyasi açıdan değerlendirmeden önce, kontrol ediyor.

 

Kıbrıs Haber Ajansı bugün medyanın temel bilgi edinme kaynağıdır. Özellikle de radyo kanalları için… Kıbrıs Haber Ajansının değerlendirmeleri ve yazdığı haberler büyük oranda günün haber yazıcılarının gündemini belirlemektedir.

 

RİK’in aksine Kıbrıs Haber Ajansında Yönetim kurulu AKEL’in kontrolüne sahiptir. Ancak burada da durum, daha iyi değildir. Kıbrıs Haber Ajansının muhabirleri 2004 yılının atmosferiyle boyanmıştır. Devletin haber ajansının diğer taraf için farklı bir terminoloji benimsenmesini beklerdik. Bu terminoloji müzakerelerin ilerlemesine katkıda bulunan çabalara yardımcı olacaktı. Şu an itibarıyla böyle bir şey söz konusu değildir.

 

Örneğin geçtiğimiz Cuma günü Kıbrıs Haber Ajansı, biri Denktaş diğeri de Talat ile ilgili iki haber yayınladı. Denktaş’ı ‘Kıbrıslı Türk lider’ Talat’ı da ‘işgal lideri’ olarak tanımladı. İki metin de aynı editörün parafını taşıyordu. (GXP)

 

Retçilik nöbeti

 

Müzakerelerin çökmesini kızıştıran özel kanallarda ve basında durum belki de daha kötüdür. Elbette demokratik bir toplumda bir hükümetin medyaya sansür koyması beklenmemektedir.

 

Ancak esas vurguyu, Kıbrıs’ta çok güçlü bir kurum olan Cumhurbaşkanlığı yapmaktadır. Vasiliu döneminde daha büyük özgürlük fırtınasından ilham alındı. Kliridis döneminde siyasi söz, S-300 nedeniyle savaşla ilgiliydi. Simitis döneminde ılımlıydı. Tassos Papadopulos döneminde atmosfer, Cumhurbaşkanı Hristofyas’ın Nisan 2004 tarihinde AKEL kurultayında tanımladığı gibiydi: ‘Kıbrıs Rum toplumunda bir retçilik nöbeti oluştu ve bu, ölçülü tartışmaya müsaade etmemektedir. En kolay yöntemiyle farklı bir görüş, vatan hainliği olarak nitelendirilmektedir.’

 

Cumhurbaşkanı Hristofyas açık bir işaret verme ve olumlu bir ortam yaratma konusunda şu ana kadar başarısız oldu. Hristofyas, Cumhurbaşkanlığı döneminde, Kıbrıs’ın bütünlüğü ile toplumu zehirleyen retçilik nöbetini değerlendireceğini hissettiği tarihi sorumluluk arasında bocalamaktadır. Bu ölçülü politika, medyanın Papadopulos döneminde ‘Kıbrıs’ı kurtarmak için’ başlayan mücadeleyi devam ettirmesine neden oldu.

 

Sorularla test

 

Cumhurbaşkanı Hristofyas’a müzakere öncesi ve sonrasında sorulan soruların küçük bir araştırmasını yaptık. Bunlardan birçoğu kışkırtıcı olarak nitelendirilebilir:

  • Sayın Talat’ın alışılageldik şeyleri izlemek isteyeceği konusunda dün yaptığınız tahminler doğru çıktı mı?
  • Sayın Talat, bireysel mülkiyet hakkına saygı duyduğu konusunda yaptığı açıklamayı pratikte de ortaya koyuyor mu?
  • Sayın Talat Kıbrıs Cumhuriyeti’nin dağılmasında ve yeni bir ortaklık kurulmasında ısrar etmeye devam ediyor. Bunları müzakerelerde de söylüyor mu? Yoksa içeride başka şey mi söylüyor?
  • Sayın Talat’ın müzakerelerin tutanaklarını Ankara’ya göndermesi sizi korkutuyor mu?

Cumhurbaşkanı, bazen bu kışkırtıcı sorulara yanıt vererek gazetecilerin oynadığı oyunu oynuyor. Örneğin yukarıdaki soruya şu yanıtı veriyor: ‘Büyük konuşmayalım… Beni neden korkutsun? Talat’ın Ankara’ya herhangi bir konu hakkında ayrıntılı bilgi vermediği yönünde yanılgılara mı sahibiz?’ 

 

Cumhurbaşkanı Hristofyas, verdiği bu yanıtla gazetelerin ve televizyon kanallarının başlıklarının şu şekilde olmasına neden oldu: ‘Talat Ankara’nın ağzıyla konuşuyor’

 

Cumhurbaşkanı bazı durumlarda rahatsız olur ve olayları daha doğru ve daha sorumlu bir zemin üzerine oturtur. Mesela görüşmelerin iyi gittiğinin açıklandığı 5 Ocak tarihindeki görüşmeden sonra yaptığı açıklamalarda…

 

Gazeteci:   Görüşme genel olarak nasıl geçti?

 

Hristofyas: Diyelim ki bir kere olumlu sonuçtan bahsettik, her zaman nasıl gittiğini mi soracaksınız? Sonuç olumluydu.

 

Gazeteci: Görüşmenizde tam olarak ne söylendiğini ya da işgal bölgelerinden sürekli olarak duyulan kışkırtıcı açıklamalara ilişkin hoşnutsuzluğumuzu iletip iletmediğinizi bize söyleyebilir misiniz?

 

Hristofyas: Beni zora sokacaksınız. Birçok kez cevap veremiyorum. Çünkü bir şeyler inşa etmek istiyorum, bozmak değil...

 

Elbette bu açıklamaların ardından, ertesi gün basında ‘olumlu sonuç’ ‘müzakerelerde ilerleme’ başlıklarının atılmasına neden olmadı.

 

Tam aksine, bir hafta sonra, yabancı büyükelçilerin güven mektuplarını kabul ederken yaptığı açıklamalarda, diğer tarafın tezlerinin federasyondan çok konfederasyona yaklaştığı yönünde saptama yaparak, önceki haftanın olumlu atmosferini dengelemeye karar verdi. Medya çaktı ve gürledi.

 

Bu açıklamaları sıçrama tahtası yapan ‘Tassoscu blokun’ partileri, Türkiye’nin kınanması hatta müzakerelerin kesilmesi için Avrupa’da kampanya yapılmasını istediler. Cumhurbaşkanı daha sonra düzeltici açıklama yaptı: ‘Ben size durumların siyah olduğunu söylemiyorum’ (16/1).

 

DİKO ve EDEK, henüz mülkiyet konusu görüşülmeye başlamadan önce, mülkiyete Annan Planının maddeleriyle gelinmemesi koşulunu ortaya koydu. Bu plan, 1974 yılı öncesinde, mülkiyet rejimini ilke üzerinde kabul eden ilk BM metnidir. İki taraf arasındaki anlaşmazlık, mülkiyetin itibarının iade edilmesi kriterlerinin hiyerarşisindedir. Gazeteciler Cumhurbaşkanına ‘Omiru’nın kaygılarını’ sordular ve Cumhurbaşkanı şu yanıtı verdi: ‘Siyasi partilerin birçok liderinin a priori açıklamaları ile ilgili kaygılarımı ifade ediyorum.’

 

DİKO ve EDEK’in karşı çıkışları, müzakerelerin ilk anından itibaren kesindi. Omiru’ya Hükümete katılmaya devam etmesi halinde, müzakerelere neden karşı çıktığı sorulduğu zaman, Omiru’nun yanıtı şu oldu: ‘Hristofyas ile özel görüşmelerimizde, benim kamuoyu önünde söylediklerimden daha kötüsünü söylüyor.


Makarios Drusiotis

Πολίτης

01/02/2009