• Friday 19 April 2024

Articles in Turkish

2010 yılının başlarında referandum

Görüşme sürecinin sonbaharın sonuna kadar uzamasıyla Kıbrıs sorunundaki gelişmeler sıcak bir yaza doğru gidiyor. BM’nin programı, yazın sonunda görüşmelerin tamamlanmasını, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Anayasasının hazırlanmasını ve Kasım ayının sonuna kadar Temel Anlaşmanın sağlanmasını, ayrıca kamuoyunun bilgilendirilmesine ve referandumun Ocak, en geç 2010 Şubat’ta yapılmasına ilişkin iki aylık süre verilmesini öngörüyor. Olası bir çözümün uygulanma süresi, Annan Planındaki süreden çok daha kısa olacağı ve bu sürenin üç yılı geçmeyeceği tahmin edilmektedir.

 

‘Politis’ gazetesinin edindiği bilgilere göre, BM zaman ile oynama konusunda istekli değildir. ‘Konular bellidir, çözümün mümkün olduğu düşünülüyor ve iki liderin kararlılıkları ortadadır. Mevcut konjonktürün eşsiz bir fırsat olduğu ve istenen şey, bölünmenin kesinleşmesi değil de, yeniden birleşmeyse bu konjonktürün kaybedilmemesi gerektiği düşünülmektedir.’

 

Tüm konuların ilk kez gerçekten müzakere edildiği kaydediliyor. Var olan zorluklara rağmen – bu zorluklar az olmasa bile – her iki görüşmeci de tüm dikkatlerini çözüme yoğunlaştırdılar. Geçmişin tam aksine… Geçmişte müzakerelerin temel amacı, beklenen çıkmaz ile ilgili sorumluluğu diğer tarafa yüklemekti.

Alexander Downer Paskalya’dan sonra daha uzun bir süre Kıbrıs’ta kalacağını, AB’nin katılımının daha aktif olacağını umuyor. AB’nin aracılığının teknik düzeyde olacağı netlik kazansa bile, örneğin sapmalar meselesinde olduğu gibi, bu konunun politik uzatmaları da olacak. Geçen hafta Brüksel’de, Türkiye – AB Karma Parlamenterler Toplantısı’nda Olli Rehn şunları söyledi: ‘AB ilke ve Anlaşmalarının pazarlığını yapıp onları satmıyorum.’

 

Hakemlik

 

Paskalya’dan hemen sonra daha çok görüş birliklerin olması amacıyla tüm konular ikinci bir defa okunacak, yaz da ise al – ver süreci ile üçüncü ve son tura geçilecek. Bu aşamada anlaşmazlıkların giderilmesi amacıyla BM’nin fikirleriyle daha kararlı bir müdahalede bulunması bekleniliyor.

 

BM’den bir kaynak ‘Politis’ gazetesine şunları açıkladı: ‘2004’te yaşadığımız gibi, hakemlik meselesi yoktur. Dönemin Genel Sekreter iki tarafın da görüşünü alarak planın boşluklarını doldurmak zorunda kaldı mecburdu, çünkü aralarında uzlaşma durumu yoktu’.

 

Bağlayıcı hakemlik Denktaş’ın iki devletli konfederasyon çözümü felsefesine yapışıp kalmasını aşmak için bir çareydi. Bu süreç planın toplu halde reddedilmesi ve arabulucuların saygınlığını ve ahlakını küçümsenmesi amacıyla eski Cumhurbaşkanı Tassos Papadopulos tarafından şeytanlaştırıldı.

 

İki liderin çözüm bulma yönündeki kararlılıklarını gösterdikleri bugünkü süreçte, BM tüm önemli meselelere ilişkin fikirler ve çözümler üzerinde çalışacak ve liderlere kendilerinin karar vermesi için bu önerileri sunacak. Bir ölçüde bu hali hazırda oluyor, çünkü Alexander Downer’in iki tarafı da memnun edecek bir formül bulmak için, yönetim konularına bilirkişi atadığı bilinmektedir. ‘Politis’ gazetesinin elde ettiği bilgilere göre Cumhurbaşkanı Hristofyas’ın istediği gibi, bir Başkan ve Başkan Yardımcı, ancak Sayın Talat’ın istediği gibi bunların ayrı süreçle seçilmesi yönünde bir yaklaşım vardı.

 

Neden 2009

 

Kimse Kıbrıs sorununun 2009 yılının sonunda çözüleceği garantisini vermese bile, her halükarda bu süreç 2009’un sonunda bir sonuca varmalıdır. ‘Politis’ gazetesinin elde ettiği bilgilere göre, bu zaman ufkunda ayak diretilmesi hiç de tesadüf değildir, çünkü 2010 yılında diğer konjonktürler şekillenmeye başlayacak:

  • Eğer görüşmeler bir sonuç getirmezse ve en yakın zamanda elle tutulur sonuçlar olmazsa, hali hazırda var olan karamsarlık ve güvensizlik havası kesinleşecek. Halk çözüm perspektifine olan güvenini tamamen kaybedecek ve bölünme dinamiği engellenemeyecek.
  • İç cephedeki dengeler çözümsüzlük yönünde hareket edecek. DİKO ve EDEK günden güne Hükümetin müzakere güvenirliğini kemiriyor ve görüşmeleri başarısızlığa itiyor. DİSİ, Hristofyas’ın uygulamalarına verdiği desteği gözle görülür bir şekilde azalttı. Görüşmeler sonuç vermediği sürece, DİSİ de daha çok eleştiri yapacak.
  • Dimitris Hristofyas olayların nereye gittiği konusunda emin olmadığını gösteriyor. DİSİ’ye yaklaşmaya cesaret edemiyor. Eğer Hristofyas politik tecritte bulunursa, o zaman tek çıkış yolu görüşmelerin uzamasıdır. Ancak bu artık kendisine bağlı değildir.
  • İşgal bölgelerinde Sağ baş kaldırdı ve federasyon çözümü Kıbrıslı Türkler için öncelikli değildir. Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) 19 Nisan seçimlerini zorlukla kazanacak. Yılsonuna kadar elle tutulur bir sonuç elde edilmezse, Talat bir sonraki yıl yapılacak olan ‘cumhurbaşkanlığı’ seçimlerinde aday dahi olmayacak. O zaman müzakereler tek başına ölecek.
  • Aynı şey Türkiye’de de oluyor, AKP’nin nüfuzu azalmaya başladı ve ‘çözümsüzlük çözüm değildir’ şeklindeki Ecevit dogmasını alaşağı eden Tayip Erdoğan’ın sonsuza kadar orada olacağı görülmemektedir.
  • BM, 2004 yılında sarf ettiği büyük çabanın ardından, gerçekte öncekinin devamı olan yeni bir fırsat veriyor. Eğer mevcut konjonktürlerle görüşmeler başarısız olursa, ya da güçten düşerse, ne devam etmenin, ne ara vermenin, ne de en başından başlamanın hiçbir anlamı yoktur.

Kamuoyu

 

Tüm bu veriler, Kıbrıs sorununun son dönemecinde olduğunu ortaya koymaktadır. Esas büyük sorun, Kıbrıs’ta az sayıda kişi bu gerçeklik konusunda bilinç sahibidir. Bu çabanın da başarısızlığa uğramasını isteyen güçler yeniden organize olma konusunda başarılı oluyorlar ve bu yeni başarısızlığın sonuçlarını anlamadan ya da bunlarla ilgilenmeden, bu çabayı bitirme kampanyasını gerçekleştirmeyi üstlendiler.

 

Teorik bir şekilde, bugünden itibaren bir yıl içinde, Talat Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Başkan Yardımcısı olabilir. Ancak, toplumsal zeminde, medyanın ve siyasi güçlerin ezici çoğunluğu ona bir düşman gibi bakıyor. Hükümet piramidinin zirvesinde bir ‘düşmanı’ birkaç ay içinde kim kabul edecek? Esas mesele bir anlaşmaya varıp varmaman değil, toplumun bir anlaşmaya ve bunun uygulanmasına hazır olup olmadığıdır.

 

Yabancı bir diplomatın da yorumladığı üzere, ‘Kıbrıs sorunu çözülse bile, gazeteler Talat’ı Federal Kıbrıs’ın sahte başkan yardımcısı olarak nitelendirecekler, çünkü çözümün manevi yasallığını tanınmayacaklar’.

 

Medya ve dış politika

 

Örneğin Hükümet, CTP’ye seçimlerde yardım etmesi açısından, Talat’ın ABD ziyareti ve Hilary Clinton ile yapacağı görüşme konusunda rıza gösterdi. Medya ve Amerika’da yaşayan Yunanlılar buna müdahale ettiler, Başpiskopos Dimitrios ise sanki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanıymış gibi itirazlarda bulundu ve Hükümet de sadece bunu izledi. Bir yandan görüşmeye karşı olmak istemiyordu, diğer yandan da medyanın belirlediği çizgiye ters düşmeye cesaret edemiyordu.

 

Bazı muhabirler ve Amerika’da yaşayan Yunanlı etkenler, dış politikayı ellerine aldılar ve hükümetin politikasını belirlediler. Medya aynı mantıkla, Talat’ın Ban Ki-Moon ile görüşme yapmaması konusunda Hükümet’in ne yaptığına ilişkin olarak Cumhurbaşkanından izahat istedi. Hem de BM gözetiminde yapılan müzakerelerde birkaç ay içinde bir anlaşma olma olasılığına rağmen…

 

BM kaynakları ‘Politis’ gazetesine şu açıklamayı yaptı: ‘Her halükarda diğer tarafta bu şüphe vardır ve bunun bertaraf edilmesi konusunda sürecin en büyük düşmanı yürütülen kampanyadır. Eğer iki lider bir anlaşmaya varırlarsa, bunu sabote bile edebilirler. Kurucu devletlerden birinin her kararı ve her hareketi, düşman bir devletin şüpheli organı olarak düşünüldüğü zaman, bir devlet nasıl faaliyet gösterecek?’.

 

Türkiye ve onun amaçları

 

2003 yılında, Türkiye Kıbrıs’ın AB’ye üyeliğinden önce çözüm amacıyla rotasını değiştirmeye hazırlandığı zaman, dönemin hükümeti bunun bir iletişim taktiği olduğunu söylüyordu. Bu değerlendirme, liderliğin tümünü ve medyayı silip götürdü. Sonra bu inanca dönüştü ve en sonunda da yalan olduğu ortaya çıktı.

2004 yılındaki deneyimi de göz önünde bulundurarak, Türkiye’nin Kıbrıs’ta çözüme hazır olmadığı konusundaki değerlendirmeleri sadece ‘siyasi açıdan kör olan biri’ benimseyebilirdi.

 

Elbette hiç kimse, Türkiye’nin taleplerinden bu kadar kolay taviz vereceğini beklememelidir. Müzakere hali hazırda zordur. Ancak çözümsüzlük tıpkı Kıbrıs’ta olduğu gibi, Türkiye için zorluk yaratacaktır.

Türkiye 2008 yılının başlarında kendisine bir amaç koydu: İster çözümle, isterse de çözüm olmadan, Kıbrıs sorununa bir son vermek. Talat Ban Ki Moon’a sürecin hızlanması gerektiğini söyleyerek, şu güvenceyi verdi: ‘Kıbrıs Türk tarafı olarak biz mümkün olan en erken zamanda çözümün bulunması taahhüdünde bulunuyoruz, çözümün bu yıl olmasını ümit ediyoruz’.

 

Dışişleri Bakanı Ali Babacan Brüksel’de, Türkiye’nin, Kıbrıs’taki tarafların uzlaşmaya varacakları bir çözümü kabul edeceği taahhüdünde bulunduğunu açıkladı ve hakemliğe atıfta bulundu. Ayrıca şunu vurguladı: ‘Sonsuza kadar müzakere etmek yerine, hakemliğe sığınmak tercihimizdir.’

Benzer açıklamaları, bir çözümsüzlük durumunda Türkiye’nin çıkışını gösteren Abdullah Gül de yaptı. ‘Kıbrıs’ta iki ayrı varlığın olduğu, 2004 yılında yapılan ayrı referandumlarla hali hazırda kabul edildi…’.


Makarios Drusiotis

Ðïëßôçò

05/04/2009