100 yıllık Karamanlis, 50 yıllık Kıbrıs sorunu
“Politis gazetesinin binasının zemin katında, Kıbrıs’ın bağımsızlığını kazandığı ilk günlere ait etkileyici fotoğraflardan oluşan bir sergi açılmıştır (bu fotoğrafların birçoğu daha önce hiç yayınlanmadı). Sergi, geçiş dönemini, yani 18 Ocak 1959 tarihinde Zürih anlaşmasının imzalandığı günden, 15 Ağustos 1960 tarihinde bağımsızlığın ilan edildiği güne kadar olan dönemi kapsamaktadır.
Sergi, Zürih-Londra anlaşmalarının imzalanması arifesinde Konstantinos Karamanlis’in Londra havaalanında dönemin Yunanistan Büyükelçisi Yorgos Seferiadis tarafından karşılandığını gösteren bir fotoğraf ile başlıyor. Karamanlis havaalanından Yunanistan Büyükelçiliğine gitmişti. Burada Başpiskopos Makarios ile bir görüşme ayarlanmıştı. Makarios, Atina’da Zürih anlaşmalarının kabul edilmesi konusunda Karamanlis ile uzlaşmaya varmış olmasına rağmen, Londra’da vicdanına atıfta bulunarak bu anlaşmaları imzalamayı reddediyordu. Karamanlis Makarios’a baskı yaptı ve sonuç olarak Makarios anlaşmaları imzaladı.
Kırgınlık
Makarios’un Kıbrıs toplumunun vicdanında oluşması için özen gösterdiği şey şuydu: Zürih anlaşmaları kendisine Karamanlis tarafından empoze edilmişti. Birçok çalışma arkadaşının da belirttiği gibi Karamanlis Makarios’tan korkunç derecede şikayetçiydi. Çünkü Zürih anlaşmasında uzlaşmışlardı, ancak Başpiskopos imza töreninin gerçekleştirildiği Lanchaster House’tan Etnarh (ulus lideri) olarak, kendisi ise ‘ülkeyi haraç mezat satan kişi’ olarak çıkmıştı.
Zürih anlaşmaları gerçekten de tarihi bir uzlaşmadır. Kıbrıslıların mücadelesi Enosis için başladı ve Kıbrıslı Türklerle ortak bir devletle son buldu. Bu uzlaşma, EOKA’nın silahlı mücadelesinin başarısızlığının bir sonucuydu. Mücadelenin başlamasından kısa bir süre sonra İngilizler, uzun vadede Enosis’i de ihtimal dışı bırakmayarak, Kıbrıs sorununun çözüm şekli konusunda sadece Kıbrıslı Rumlarla görüşüyorlardı. Makarios – Harting görüşmeleri (1955-56), bugün herkes tarafından da kabul edildiği üzere, Kıbrıs sorununda yegane kaybedilmiş fırsattı.
Bu görüşmeler, Karamanlis’in iktidara gelişiyle aynı zamana denk gelmişti. Yunanistan Başbakanı olumluydu, ancak dönemin çok güçlü ‘Kıbrıs lobisi’, ‘Enosis ve sadece Enosis’ sloganıyla silahlı mücadelesinin devam etmesine ilişkin kendi çizgisini kabul ettirdi. Kıbrıs’ta silahlı hareket sonuç olarak Adayı dramatik çıkmazlara sürükledi. Zürih anlaşmaları, bölünmeden kaçınılması için en son siperdi.
Karanlıkta
İnsan bu eşsiz fotoğraf sergisini dolaşırken, Kıbrıs devletinin tarihinin önemli bir parçasının, yani kuruluşunu ilgilendiren bölümünün, Kıbrıslıların hafızasından silindiğini saptamaktadır. Herkes, fotoğraflarda bu kadar canlı bir şekilde tasvir edilen şeyi bilmiyor: Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, iki toplumlu bir devlet olarak kurulduğunu ve Kıbrıslı Türklerin yönetimine eşit bir şekilde katıldığını...
1960’lı yıllara ait siyah-beyaz fotoğraflarda, insanların gözlerinde daha iyi bir yaşama ilişkin bir ışık parlıyor. Ancak yeni devleti idare etme görevini üstlenenler (hem Rumlar, hem de Türkler) onları yalancı çıkardılar. İlk günden itibaren bu devletin kuyusunu kazdılar ve başağın kök salmasına izin vermediler.
Kıbrıs’ta sadece tek bir kişi, işadamı N. K. Lanitis, Rumların ve Türklerin kaderinin işbirliği yapmak olduğu görüşünü açıkça savunmuştu. 1963 yılı başlarında Kıbrıs’ta milliyetçilik kaynarken, Lanitis Rumları Cyprus Mail gazetesinde yayınlanan bir dizi makalesiyle uyararak, Enosis’te duygusal olarak ısrar etmenin felaket getireceğini söylüyordu. Anayasanın bütün bölücü unsurlardan kurtulabilmesi için Kıbrıslı Türklere yönelik cömert olmaları gerektiğini de belirtiyordu. Ayrıca Kıbrıslı Türkleri de uyararak, Kıbrıs’ta bir Türk devletinin, hayatta kalabilmek için çok küçük olacağını ve Türkiye’nin boyunduruğu altına gireceğini yazıyordu.
Bu makalelerin yayınlanmasından sonra, siyasi rejimi temsil eden dönemin basını ona karşı saldırıya geçti ve görüşlerini hain olarak nitelendirdi. Bu tepkileri yorumlayan N. K. Lanitis şöyle yazmıştı: ‘Toplumumuz hastadır. İki toplumlu zıtlaşma tümöründen muzdariptir. Önerdiğim şey tatlı değil (politikacılar tarafından sık sık topluma sunulan türden), aksine ilaçtı. Halk ilacı sevmiyor’.
Makarios Zürih anlaşmasını alaşağı etmek istedi ve Türkler onu bunu yapmaya sevkettiler. Karamanlis buna tamamıyla karşıydı, ancak 1963 yılının sonlarında görevinden çekilmesiyle oluşan iktidar boşluğu, Makarios’un operasyonu gerçekleştirmesine yardımcı oldu. Zürih anlaşmasının yürürlükten kaldırılması, Rumların amacı olarak ve Türkler için de Adayı bölme fırsatı olarak, 1974’e neden olan çatışmanın sebebiydi.
1974 yenilgisi
1974 yılındaki milli trajediden sonra uluslararası toplum yeni bir uzlaşmaya varılmasını istedi. Nasıl 1958 yılında Kıbrıslı Rumlar EOKA çıkmazının hesabını ödemeye çağrıldılar, 1974 yılında da Türk ordusuna işgal etmesi için gerekçe sunan yanlış politikalarının ve stratejilerinin bedelini ödemeliydiler. Bu bedel de, iki bölgeli federasyondu.
Karamanlis yine, Kıbrıs’ın tarihi kavşağında ‘trafik polisiydi’. 1958’in tam tersine 1974 yılında Kıbrıslı Rumlara kesinlikle hiçbir baskı yapmadı. ‘Kıbrıs karar verir, Yunanistan da destekler’ doktrinini savundu, çünkü ikinci bir tarihi uzlaşmanın sorumluluğunu da üstlenmek istemiyordu.
Bununla birlikte yazılı metinlerden de kanıtlandığı üzere Karamanlis Makarios’a, Kıbrıs sorununun sadece toprak konusunda bir anlaşmaya varıldığı zaman çözüleceğini önermiştir ve Makarios da bunu kabul etmiştir. Kıbrıslı Türklere %25 oranında toprak verilmesi konusunda ve hastalıklı bir merkezi yönetime sahip federasyon rejiminde uzlaşmaya varmışlardı. O zamanlar BM Genel Sekreteri olan Kurt Walheim, ABD’nin desteğiyle ve AET’nin doğrudan müdahalesiyle, Kıbrıs Rum tarafına iki bölgeli federasyonu kabul etmesi konusunda baskı yapıyordu. Böylece Türkiye’ye toprakları derhal iade etmesi için baskı yapılabilecekti. Ayrıca göçmenlerin Mağusa’nın yarısına, Güzelyurt ve civar köylerine ve Mesarya’nın bütün büyük köylerine derhal geri dönmelerini öngören bir harita da çizmişti.
Beceriksizlik
Türkiye görüşmeler istemiyordu ve oldu bittileri kalıcılaştırmak için zamanla oynuyordu. Türk hükümeti, toprakların önemli ölçüde iadesinin, işgal bölgesini yaşanamaz bir mevcudiyete dönüştüreceğini biliyordu. Şubat 1976’da Karamanlis Klerides’e şöyle diyordu: ‘Çözüme ihtiyacı olan tarafın biz olduğumuzu hatırlamalıyız, çünkü Türkler elde ettiklerini ellerinde tutmaya devam ediyorlar, bu nedenle eğer görüşmeler yapılmazsa yapılmaması ve Kıbrıs’ta gelişme kaydedilmezse mutlu olacaklar’. Karamanlis Kıbrıs liderliğini şu şekilde uyarıyordu: ‘Bana göre, uzun süre çözümsüz kalan her sorun çürümeye başlar’. Makarios Karamanlis’e katılıyordu, ancak uzlaşma ile inatçı mücadele arasında kararsızdı. Sonuç olarak en erken zamanda çözüm bulma isteğine karşı ‘uzun yıllar mücadele etme’ görüşü galip geldi.
Bugün Karamanlis’in doğumundan 100 yıl ve Kıbrıs sorununun oluşumundan 50 yıl sonra, geçmişe bakan ve Karamanlis’in Kıbrıs sorunundaki politikasını duygusal değil de, realist kriterler doğrultusunda yorumlayan bir kişi, Kıbrıs sorununun üç büyük istasyonu olan 1955, 1960 ve 1974 yıllarında ne kadar çok haklı olduğunu anlar.
Türkiye Kıbrıs’taki başarılarını, kendi becerikliliğine değil, Kıbrıs Rum politikasının beceriksizliğine borçludur. Ancak bu siyasi becerislizlik, Kıbrıs’ta egemen olmaya devam ediyor. Her ne kadar Adanın yarısını Türkiye’ye teslim etmiş olsa ve diğer yarısını da demografik açıdan tehlikeye atmış olsa da... Çünkü toplum hasta olmaya devam ediyor ve halk ilaç sevmiyor...” (ea)
Makarios Drusiotis
Πολίτης
25/03/2007