Bölünme baş kaldırıyor
Kıbrıslı Türklerin iki devlet çözümüne yönelmeleri, ayrıca Kıbrıslı Rumların bugünkü statükonun devam etmesine bağlı kalmaları, Birleşmiş Milletlerde ciddi endişelere neden oluyor. Görüşmelere aktif bir şekilde katılan üst düzey bir BM yetkilisinin Politis gazetesine yaptığı değerlendirmeye göre, ‘iki lider gerçekten sorunu çözmek istiyorlar, ancak toplumlar artık başka yerdedir’.
Yabancı gözlemcilerin analizine göre, halk bu yolda çözümün kazançlarının farkına varmamıştır, buna bir tehdit olarak yaklaşıyor ve bugünkü statükonun sonsuza kadar sürdürülebileceğine inanıyor.
Toplumun çözüm sürecine katılmaması, bugün görüşmelere karşı en ciddi tehdit olarak görülüyor. Bu nedenle de Genel Sekreter Ban Ki Moon, son raporunda ‘iki lideri, bir çözümün bulunabilmesi için uzlaşmanın gerekli olduğunu, aynı zamanda çözümün ekonomi, istikrar ve güvenlik alanlarındaki kazançlarını kendi toplumlarına izah etmeye teşvik etti’.
Toplumun çözüm fikrine uyum sağlama süreci, sadece ilgili taraflarla başlatılabilir. Eski Genel Sekreter Kurt Waldheim’in yıllarca önce hatıralarında Kıbrıs sorunuyla ilgili olarak belirttiği gibi ‘BM atları suya sürebilir. Ancak onları içmeye zorlayamaz’.
Yıllardır olmayan şey, eğer Kıbrıs’ta biz uzlaşı çözümü bulunacaksa, birkaç ay içinde olmalıdır. Çünkü bu çabanın da başarısızlıkla sonuçlanması halinde bir sonraki görüşmeler başka çözümlerle ilgili olacak. BM yetkilisi şu şekilde yorum yaptı: ‘Eğer iki toplum birlikte yaşamak istemiyorlarsa veya yaşayamıyorlarsa, bunu onlara hiç kimse empoze edemez. Bu üzücü bir gelişme olacak, ancak eğer bir çift birlikte yaşayamazsa, ayrılır ve mal varlığını medeni bir şekilde paylaşır’.
Görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından bölünme, Kıbrıslı Rumlar için daha kötü şartlarla gelecek, çünkü Kıbrıs’ın güney bölümünde bazı kişilerin hayal ettiği gibi saf bir Rum devleti olmayacak, aksine kuzeyde Türk devleti, güneyde ise karma devlet olacak. Cumhurbaşkanı Hristofyas’ın basın toplantısında da dediği gibi ‘Kıbrıs halkının kaderi bu görüşmelere bağlıdır’.
Aynı gün Mehmet Ali Talat İstanbul’dan yaptığı açıklamada, iki devlet çözümü veya konfederasyon değil, aksine siyasi eşitliğe sahip bir federasyon istediğini sert bir dille söyledi. Ayrıca çözüm perspektifinin kaybedilmesi halinde, siyasi yaşamının sona ereceğini de belirtti.
Treni kaçırdık mı?
Bu tezler, görüşmelerin başladığı günden beri ilk kez bu kadar net bir şekilde duyulmaktadır. BM, liderler düzeyinde ortamın hissedilir derecede iyileştiğini memnuniyetle gözlemliyor, ancak ‘acaba uzlaşmaya varılmış çözüm trenini hali hazırda kaçırdık mı?’ şeklindeki endişe yaygındır.
Hükümet tarafından, uzlaşmaya varılması ve imzaların atılması halinde, partilerin çoğunluğunun bunu destekleyeceğine ve halkın da onları takip edeceğine inanılıyor. BM yetkilisi ‘Kıbrıslı Rumların davranışlarını biliyoruz, partilerine sadıktırlar ve Cumhurbaşkanlarını dinliyorlar, ancak buna çantada keklik gözüyle bakmamız büyük bir hatadır’ diyor.
Hükümet kaynaklarından edindiğimiz bilgilere göre Başkanlık Sarayı şu ana kadar iyimserlik havası yaratmaktan kaçındı, ancak çözüm gerekliliğine yaklaşımını kaybetmiyor (‘B planı yoktur’, ‘çözümle Rum devleti olarak kalacağımızı sanmasınlar’). Aynı zamanda, başarısızlığın olması halinde içte sağlam kalabilmek amacıyla zorlukları da gösteriyor (‘Müzakerenin kolay olacağını hiçbir zaman söylemedik’, ‘Türkiye’nin harekete geçmesi gerekecek’).
Bununla birlikte ‘hem nala hem mıha’ tarzı bir yöntemin, sınırlarına ulaştığı kabul edilmektedir, çünkü bıçak kemiğe dayanmıştır. İster kabul edilsin, ister edilmesin 2009 yılı sonu, müzakerelerin geleceği için dönün noktasıdır ve toplumun olası çözüme hazırlanması, artık elzemdir.
Politis gazetesinin edindiği bilgiler, bu meselenin Hristofyas ile Talat’ı yüzyüze görüşmede meşgul ettiği ve görüşmelerin süreci hakkında daha olumlu bir görüntü yayma kararı aldıkları şeklindedir. Bu ortak endişe sonucunda, son görüşmelerine ve özellikle de mülkiyetle ilgili son görüşmeye iyimserlik havası yansıttılar.
Kıbrıslı Türkler kaçtı
Tarihi ve siyasi nedenlerden dolayı statükonun güvenliğine alışan Kıbrıslı Rumların ötesinde, şimdi Kıbrıslı Türkler de bölünmeye doğru eğilim gösteriyorlar. Kıbrıs gazetesinin yayınladığı KADEM şirketinin anketine göre Kıbrıslı Türklerin %53,8’i bugün Annan Planına hayır oyu ve sadece %27,9’u evet oyu kullanırdı. Kıbrıslı Türklerin federasyona olan inançlarını kaybettikleri ve gençlerin yollara döküldükleri ve kalabalık mitinglerde AB bayrakları salladıkları 2004’teki ortamın, artık olmadığı ortadadır.
Bu değişim, Cumhuriyetçi Türk Partisinin (CTP) çöküşünde ve Ulusal Birlik Partisinin (UBP) yükselişinde de yansıtılmaktadır. Kıbrıs gazetesinin anketine göre seçmenlerin tercihinde Eroğlu’nun UBP partisi %31, CTP ise %20 oranındadır. %10’luk bir oranın oğul Denktaş’ın Demokrat Partisine (DP) gittiği görülüyor. Merkez solun Demokratik Sosyalist Partisi %5, oğlu Denktaş’ın partisinden ayrılarak kurulan Özgürlük ve Reform Partisi de %4 oranında oy alıyor.
Kıbrıs’ta iki devlet çözümünü destekleyen Sağ görüşlü partilerin oranını toplayacak olursak, bu eğişimin işgal bölgesinde baş kaldırdığı ve anketlerde yansıdığı saptanır, çünkü %62,6’lık bir oran iki devlet çözümünü benimserken, sadece %17,2’lik bir oran güçlü merkezi hükümete sahip bir federasyon çözümünü desteklemektedir. Bu rakamlar, halkın ortak bir devlet kurulma olasılığına ilişkin hayalkırıklığını da yansıtmaktadır, çünkü neredeyse %75’lik bir oran, müzakerelerin bir anlaşmayla sonuçlanacağına inanmıyor.
CTP’ye önemli yardım
İşgal bölgesinde Sol görüşlü partiler, sadece çözüm ve siyasi ve ekonomik çıkmazlardan çıkış perspektifi olduğu dönemlerde seçimlerde iyi gidiyorlardı. Politis gazetesinin elde ettiği bilgilere göre bu konu, Hristofyas ile Talat’ı yüzyüze görüşmelerinde meşgul etmiştir. Cumhurbaşkanı Hristofays’ın CTP’ye yardımcı olacak bazı eylemlerde bulunmaya istekli olduğu görülüyor. Ancak kamuoyunda CTP’nin AKEL tarafından yönlendirildiği şeklinde biz izlenimin oluşması halinde de tam tersi sonuçların alınacağı yönünde korkular da var. Sonuç olarak iki lider, Kıbrıs sorununda iyimserlik mesajı göndermek için ticaret odalarının etkinliğine katılma ve burada bir konuşma yapma kararı aldılar.
CTP’de, yükselişte olacaklarını söylüyorlar, ancak tahminleri değiştirmenin ve 19 Nisan seçimlerinde UBP’nin birinciliği kaybetmesinin zor olduğu düşünülüyor. Elbette kimin yöneteceği konusunda belirleyici söz bedelini de ödeyen Türk hükümetine ait olacak. 4 Mart’ta Ankara’da imzalanan anlaşmayla, 2007’den beri işgal bölgesini sarsan krizin bertaraf edilmesi amacıyla ‘KKTC’ye 500 milyon dolarlık yardım verilmesine karar verildi. Bu miktarda daha önce hiç verilmemiş en büyük borç olan bu borç hemen verilirse, o zaman bu CTP’nin yükselişe geçmesi için bir araç ve AKP tarafından CTP’ye yardım ettiği mesajı olacaktır.
‘Seçimlerin’ ertesi günü ile ilgili senaryolar
İşgal bölgesinde 19 Nisan seçimlerinin ertesi günü ile ilgili çeşitli senaryolar şekillenmektedir. Bunlardan bir tanesi, Ankara’nın onayıyla CTP ile UBP arasındaki büyük koalisyondur. Eğer Türkiye hükümetinin tercihi buysa, Kıbrıs sorununda girişimde bulunma niyetleri ile ilgili sinyal de verilmiş olacak. Saf bir sağ koalisyonu empoze edilirse, mesaj tam tersi olacak. Üçüncü bir senaryo ise, bir veya iki küçük parti ile koalisyon içinde CTP’nin iktidarda kalmasıdır.
CTP, Sol görüşlü bir parti olmasına rağmen, AKP ile ilişkilere sahiptir. Gerek Talat, gerekse ‘Başbakan’ ve parti Başkanı Ferdi Soyer, AKP ile mükemmel ilişkilere sahip olduklarını ve 2004 yılında kabul ettiklerinin parametrelerinde Kıbrıs sorununun temel çözüm çizgisinde uzlaştıklarını savunuyorlar. Eroğlu’nun UBP partisi, verdiği uğraşlara rağmen, AKP ile bir görüşme bile ayarlamamıştır.
UBP, ordunun tercihidir ve Ergenekon örgütünün üyeleriyle bağlantıları olan bir partidir. Neredeyse örgüte katılmakla suçlananların tümü, UBP ‘hükümetteyken’ sahte devletin vatandaşlığını aldılar. Bilindiği üzere Erdoğan, örgütün üyelerinin hapse atılmasından dolayı ordunun katı tutum yanlılarıyla çatışma içindedir.
Bununla birlikte geçtiğimiz hafta Kıbrıs’ı ziyaret eden Kıbrıs İşlerinden sorumlu Devlet Bakanı Cemil Çiçek, Eroğlu ile iki saat süren bir görüşme gerçekleştirdi. Erroğlu Çiçek’e, ‘seçimleri’ kazanması halinde Kıbrıs sorunundaki Türk politikasından sapmasının söz konusu olmadığı konusunda güvence verdi.
Sonuç ne olursa olsun, teorik açıdan görüşmeler etkilenmeyecek, çünkü ‘Başbakan’ değişecek, öte yandan Kıbrıs sorununu sadece ‘Cumhurbaşkanı’ ele almaktadır. Bu kişi de Nisan 2010’a kadar Talat’tır. Ancak Eroğlu’nun ‘Başbakan’ olarak seçilmesi halinde durum kötüleşecek ve genel hava ağırlaşacak, çünkü başvuruda bulunan binlerce yerleşiğe ‘vatandaşlık’ verme sözü verdi, öte yandan henüz kullanılmayan Kıbrıs Rum mallarını paylaştıracak.
Makarios Drusiotis
Πολίτης
08/03/2009