Müzakereler sonuç vermeye başladı
Hristofyas ve Talat, Paskalya’nın hemen ardından, al-ver sürecine girmeden müzakerelerin ikinci turuna başlayacaklar. O zamana kadar iki tarafın da bütün başlıklara ilişkin tezlerinin kaydedilmesi tamamlanacak. Sürecin sonuna kalacak olan garantiler ve toprak konusu hariç… Güvenilir kaynakların ‘Politis’ gazetesine verdiği bilgiye göre son görüşmelerde birçok konuda görüş birliği sağlanırken, iki liderin danışmanları Yakovu ve Nami’nin görüştükleri konularda da ilerleme kaydedildi. Mülkiyet konusu en zor konu olmaya devam ediyor, çünkü bu konu her vatandaşı ilgilendirmektedir. Bu konu iki ucu keskin bıçaktır.
Yine de resmi müzakerelerde yapılan tartışmaların ötesinde, konular artık kurumsallaşan baş başa görüşmelerde daha açık ve daha ayrıntılı bir şekilde görüşülmektedir. Politis gazetesinin elde ettiği bilgilere göre baş başa görüşmelerde sadece görüş alış verişi yapılmamakta, aynı zamanda müzakere de yapılmaktadır. Liderlere, görüşme tutanağını tutan bir kişi eşlik etmektedir.
BM’den elde edilen bilgilere göre baş başa görüşmeler iki lidere Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Anayasasını ve Temel Anlaşmayı hazırlayacak uzmanlar grubuna açık talimatlar vermelerine müsaade edecek ön hazırlık niteliğinde olmaktadır. BM’nin daha eski planlarından unsurlar da içermesinin beklenmesine rağmen, tamamıyla yeni bir plan söz konusu olacaktır.
Toplum hazır değil
Sorun, müzakere salonunda ne olduğu değil, toplumda ne olmadığıdır. BM’den bir kaynağın Politis gazetesine verdiği bilgiye göre ‘liderlerin bir anlaşmaya varmaları kolaydır, zor olan halkı bunun onaylamasına ve desteklemesine ikna edilmesidir.’ Yine aynı kaynak, bu sürecin çökmesi ya da planın referandumdan geçmemesi halinde, ‘tamamıyla yolun sonu olacaktır.’
Uluslar arası toplum, DİKO’nun Dimitris Hristofyas’a sorunlar yaratarak, kışkırtıcı bir şekilde faaliyette bulunma yönündeki açık çabasıyla içteki gelişmeleri ilgi ile izlemektedir. DİKO’nun yapmaya çalıştığı şey, AKEL’i siyasi açıdan tecrit etmek ve onu retçiliğe yöneltmeye mecbur bırakmak amacıyla, Kilise-DİKO-EDEK ve DİSİ’nin milliyetçi kanadıyla işbirliği koşullarını oluşturmaktır.
Cumhurbaşkanı Hristofyas, Talat konusunda dikkatli olsa da, Türkiye’nin takınacağı tavır konusunda çekincelidir. Geçtiğimiz günlerde yine Türkiye’nin konfederasyon çözümü istediği görüşünü dile getirdi (Çevreciler hareketinin kurultayında ve Roma’da). Türkiye’nin niyetleri karşısındaki hoşnutsuzluğunu koruması, gerek Türklerin sorumluluğu, gerekse Hristofyas’a yönelik iç baskılar nedeniyle yaşanacak olası bir çıkmazın içte ele alınması ile ilgili bir ‘çıkış kapısıdır.’
Yine de ‘Politis’ gazetesinin güvenilir kaynaklardan elde ettiği bilgilere göre son dönemde işgal bölgelerindeki siyasi gelişmelerden dolayı Kıbrıs Rum tarafı, durumun aciliyetinin farkına vardı. Cumhuriyetçi Türk Partisinin seçimleri kaybetme ve Eroğlu’nun Ulusal Birlik Partisinin yönetime gelme olasılığı Talat’ta sorunlar yaratacak ve onun müzakere imkanlarını sınırlayacaktır . Gayrı resmi olsa da takvim, ‘cumhurbaşkanlığı’ seçimleri ile ilgili kampanya başlamadan önce, yılsonu olarak düşünülmektedir. Cumhurbaşkanı Hristofyas süreci önümüzdeki yıla kadar tutmak istiyordu ancak Talat’ın gitmesi durumunda olaylar daha da karmaşık hale gelecektir.
Türkiye’den güvenceler
Türkiye’den gelen mesajlar, Erdoğan hükümetinin Kıbrıs sorununun çözümüyle ilgilendiği yönündedir. Sürecin nasıl gittiğini çok iyi bilen bir BM kaynağının ‘Politis’e’ verdiği bilgiye göre ‘çözüm olması durumunda bu BM parametrelerinden uzak olamaz. Siyasi açıdan konular çözülmüştür ve konfederasyon meselesi söz konusu değildir. Zor olan bunun pratikte uygulanması formülüdür.’
Türkiye hükümetinin, belediye seçimlerinin hemen ardından, Anayasa değişikliğinin de dahil olduğu bir reform programını uygulaması beklenmektedir. Uluslar arası basının analizlerine göre Erdoğan Hükümetinin amacı, üyelik sürecini canlandırmaktır. Dört yıldan sonra Brüksel’i ziyaret eden Erdoğan ve Abdullah Gül bu mesajları götürdü.
Gül, Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barosso’ya Türkiye’nin Kıbrıs sorunu ile ilgili müzakereleri destekleyeceği yönünde güvenceler verdi. Barosso da ona kamuoyu önünde başarı mükafatı verdi: ‘Türkiye’nin çözüm konusundaki çabaları desteklediğini biliyorum ve onun ilgi tarafları cesaretlendirmesini umut ediyorum.’
Bizzat Gül Brüksel’de yaptığı açıklamada, amacın, Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’de Avrupa’nın güçlü ayağı olabilmesi için, Kıbrıs sorununun özlü çözümünü başarmak olduğunu söyledi.
Büyük koalisyon
Politis gazetesinin Talat’ın çevresinden elde ettiği bilgilere göre Türkiye Hükümeti, CTP ve UBP arasındaki bir işbirliği ile ilgili zeminin ön hazırlığını yapıyor. Bu hareket çözümün cesaretlendirilmesi olarak yorumlanmaktadır. Aynı çevrelerin verdiği bilgiye göre ‘Türkiye Hükümeti diyalogda ilerleme konusuyla ilgilenmeseydi, CTP’yi desteklemeyecekti ve çözümün aleyhinde olan partilerle bir koalisyon oluşumuna gidecekti. UBP’nin ‘hükümete’ katılması, Eroğlu’nun partisinin olası bir anlaşmayı desteklemesi konusunda önemli olarak düşünülmektedir.
Aynı kaynaklara göre Türkiye iki temel nedenden dolayı çözüm ile ilgilenmektedir:
1. Türkiye Hükümetinin yeni stratejisi, bölgede istikrarlı bir faktör olmaktır. Bu rol Amerikan Türk yakınlaşması ile de güçlendirilmektedir. Eğer Türkiye Avrupa ile çatışma içinde olursa, bu rolü alamaz.
2. İşgal bölgelerinin ekonomik bağımsızlığı konusunda ne kadar çaba sarf edildiyse, bu başarılı olamadı. Türkiye ‘KKTC’nin’ ivedi bir şekilde kendi ekonomisine sahip olmasını istiyor ve bu sadece siyasi sorununun çözümlenmesi ile olabilir.
Geçtiğimiz hafta Türkiye hükümeti bakanlar kurulu, acil ihtiyaçlarını karşılaması için ‘KKTC’ye’ 500 milyon Dolar yeni bir kredi verilmesini onayladı. Kredinin onaylanması, CTP’ye yönelik destek ile ilgili bir sinyaldir.
Elbette Türk tarafı diplomatik gelenek nedeniyle sahip olduğu müzakere yeteneği ve araçlarıyla, kendi çıkarları ile ilgili olarak mümkün olan en iyi çözümü elde etmek amacıyla çetin bir şekilde müzakere edecektir. Kıbrıs Rum tarafının, güçsüz taraf olarak ileri süreceği tek şey, Avrupa mevzuatıdır ve AB içinde bir ve tüm Kıbrıs’ın işlev görmesi gerektiğidir. Ancak AB’den en fazlasını elde edebilmek için, açık tezlere sahip olması gerekmektedir. 2004 yılındaki uygulamaya benzer bir uygulama, AB tarafından bir daha kabul edilemez.
Makarios Drusiotis
Πολίτης
29/03/2009