Türkiye’nin değerlendirilme raporuna gereğinden fazla önem veriliyor
Aralık ayları gelir ve gider
Başta AB olmak üzere uluslararası toplum, müzakerelerin yılsonunda tamamlanması ile ilgili dönüm noktasında ısrarlıdır. Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barosso Kıbrıs’a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında, ‘2009 yılının, bir çözüme varmamız konusunda doğru zaman olduğu’ yönünde dile getirdiği tez, AB’nin, Kıbrıs sorununun çözümsüz kalmasının, gerek Türkiye’nin üyelik müzakerelerinde, gerekse NATO-AB ilişkilerinde yarattığı karışıklıkları sona erdirecek bir çözüm ile ilgili beklentilerini yansıtmaktadır.
Avrupa’nın bu konuda B Planı yoktur. Avrupa, yeni bir başarısızlığı ele alma konusunda da herhangi bir plan yapmadı. Ancak Avrupa, bunun son çaba olduğunu biliyor ve Basrosso bunu açık bir şekilde ifade etti.
‘Politis’ gazetesinin elde ettiği bilgilere göre Komisyon Başkanı, Cumhurbaşkanı Hristofyas ve Mehmet Ali Talat’tan, gerek onlarla gerçekleştirdiği baş başa görüşmede, gerekse yemek sırasında, mevcut konjonktürü değerlendirmek için her şeyi yapacakları konusunda açık güvence aldı.
Cumhurbaşkanı Hristofyas, Barosso ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada ‘şahsen kendisine, ülkemizin yeniden birleşmesi, Kıbrıs’ın bu trajedinden kurtulması, bu trajedinin sona ermesi ve elbette AB’nin de Kıbrıs sorunundan kurtulması için Sayın Talat’la birlikte mümkün olan her şeyi yapma sözü verdim’ dedi.
Zaman
Her ne kadar Kıbrıs Rum tarafı takvimleri duyduğu zaman şaşırıp kalsa da, zaman faktörünün önemli olduğunun farkındadır. Hükümet Sözcüsü Stefanos Stefanu’nun geçtiğimiz Çarşamba günü Limasol’da OPEK’in gerçekleştirdiği etkinlikte söylediği gibi ‘Hükümet zamanın çözüm perspektifinin aleyhine çalıştığının farkındadır.’
Öte yandan Kıbrıs Rum tarafı, tıpkı Annan Planında olduğu gibi somut takvimlere bağlanmak istemiyor, çünkü bu, müzakerelere verimsiz bir şekilde katılması konusunda bir teşvik olabilir.
Stefanu bu konuda şunları dile getirdi: ‘Hükümet zaman açısından rahat olduğumuz için takvimlere ihtiyaç duymadığımızı söylemiyor, ancak takvim koyduğumuz zaman ve bu takvimler tükendiği zaman, dıştan çözüm mantığına gideceğimiz için takvimlere ihtiyacımız olmadığını söylüyor.’
Kıbrıslı Türkler, Türkiye’nin AB üyelik sürecini ve özellikle de Aralık ayını kullanma amacı taşıyan oyalama taktiğini uyguladığı konusunda Kıbrıs Rum tarafını eleştiriyorlar. Her ne kadar BM müzakerelerin daha çabuk ilerlemesini beklemiş olsa da, taraflardan hiçbirinin zamanla oynama imkanına sahip olduğunu düşünmüyor.
Batılı diplomatik bir kaynağın ‘Politis’ gazetesine verdiği bilgiye göre müzakereler Eylül ayında nerdeyse sıfırdan başladı ve en geç Temmuz ayında bütün konuların birinci kez okunması tamamlanacak. Bu süreç bilinen gerilemeler ve Limnidi konusunda sonu olmayan görüşmelerle 10 ay sürdü. Şu anda birçok konuda üzerine anlaşmaya varılmış metinler vardır ve ikinci okuma sadece anlaşmaya varılamayan noktalar üzerinde olacak. İkinci aşamanın iki-üç ay sürmesi planlanmaktadır. Kıbrıslı Türkler ikinci aşamanın yazın başlaması konusunda baskı yapıyorlar, ancak Hristofyas muhtemelen zamanın tükenmesinin yakın olduğu Eylül ayını tercih etmektedir.
Al-ver süreci ile ilgili bir sonraki aşama, yılın sonuna doğru kaçınılmaz olacaktır. Müzakereler al-ver sürecine varmazsa, erken bir çıkmaz yaşanacak. Ancak taraflardan hiçbirisi böyle bir riski alamaz. Kesin olan şudur ki, süreç doğası gereği geri adım atmalara ve görüşmelere en başından başlamaya müsaade etmemektedir. Dolayısıyla yılsonunda durumların nereye doğru gittiği konusunda net bir görüntü oluşacaktır.
‘Politis’ gazetesinin güvenilir kaynaklardan elde ettiği bilgilere göre hükümet 2009 yılında müzakerelerin sonuçlanabileceğine ve anlaşma imzalanacağına inanmıyor. Öte yandan Kıbrıs sorununun çözümün yörüngesine girdiğini söyleyebilecek ilerlemenin kaydedilebileceğine inanıyor. Kendisinin gerekli adımları atacağını ileri sürüyor. Ancak gerek Barosso’nun gerekse Aleksander Downer’ın, Türkiye’nin çözüm konusunda siyasi irade sergileyeceği yönünde Ankara’dan getirdikleri mesajların doğru çıkmasını bekliyor.
Aralık ayı
Hükümet tarafı, takvimler yerine, son zamanlarda ‘dönüm noktalarından’ bahsetmekte ve Türkiye’nin üyelik sürecinin Aralık ayında değerlendirilmesine ve Mehmet Ali Talat’ın Mart ayında görev süresinin tamamlanmasına atıfta bulunmaktadır.
‘Politis’ gazetesinin Avrupalı kaynaklardan elde ettiği bilgilere göre Türkiye’nin yılsonunda değerlendirilmesine Kıbrıs Rum tarafınca gereğinden fazla önem verilmektedir.
AB Dönem Başkanı İsveç, Türkiye’nin Ankara Protokolünü AB’nin bütün üye devletleri ile uygulama yönündeki taahhüdüne uymadığını değerlendirme raporuna kaydetmekle yükümlüdür. Kıbrıs sorunundaki müzakerelerin devam edeceğini de göz önünde bulundurarak, en muhtemel senaryo bütün sorunları çözecek anlaşmanın bulunması beklentisiyle Türkiye’ye bir uzatma daha verilmesidir.
Bu değerlendirmeyi Markos Kiprianu da Limasol’da gerçekleştirilen OPEK etkinliğinde yaptığı konuşmayla dile getirdi. Dışişleri Bakanı, Aralık ayında ne büyük veto ne de küçük vetolar için imkan olduğunu söyledi. Böyle bir şeyin 2004 yılının Aralık ayında, Türkiye’nin tarih aldığı zaman, ya da 2005 yılının Aralık ayında üyelik müzakereleri başladığı zaman olabileceğini, ancak Kıbrıs’ın küçük bir ülke olmasından ve güven sorunlarından dolayı (Papadopulos’un 2004 yılındaki uygulamalarından dolayı) böyle bir imkanın olmadığını söyledi.
Avrupalı Büyükelçi ‘hiçbir Aralık ayının sorunumuzu çözmesini beklemeyiniz. Aralık ayları gelip giderken, bölünme sabitleşmektedir’ dedi.
Aralık ayı ile ilgili beklentilere Limasol’da yaptığı konuşmasında Markos Kiprianu da değindi: ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin en büyük ikilemi –ne çok önemli bir ilerleme kaydedilmediği ne de çökme olmadığı için müzakerelerde ortalama bir durumda olduğumuz için- Kıbıs sorununun çözülmesi konusunun Türkiye için teşvik olabilmesi amacıyla sürecin açık kalıp kalmayacağı ve bunun yapacağı etkilerdir. Çünkü Türkiye, bir bedel hissetmemesi durumunda daha sonra nasıl yola gelecek?’
Elbette ki bugünkünden daha fazla bir etkinin olması mümkün değildir. Bloke edilebilecek bütün başlıklar bloke edilmiştir. Hali hazırda Kıbrıs sorunu başlı başına Türkiye için bir engeldir. Ya çözümle bu engeli bertaraf edecek ya da durum daha da karmaşık bir hale gelecek.
Öte yandan Avrupa’da Limnidi barikatının açılması ile ilgili kararın toplumdaki güvensizliği iyileştireceği ve müzakerelere dinamik kazandıracağı yönünde beklentiler vardır. Her ne kadar Limnidi’nin açılması müzakerelerin bir parçası olmasa da, kararın alındığı Mayıs 2009 tarihinden beri var olan durgunluk, anlaşmanın açıklandığı geçtiğimiz güne kadar müzakereleri gölgeliyordu ve başlı başına Kıbrıs sorununun bir parçası oldu.
Yunanistan ve Türkiye sorunlarını aşsalardı ve ekonomik işbirliğine yatırım yapsalardı, bu harcamaların kesinlikle hiçbir anlamı olmayacaktı.
Medya her türlü uzlaşma çabasını provoke ederek Yunanistan ve Türkiye başbakanları arasında yapılan ya da hayal ürünü olan görüşmelerin sonucu konusunda ön yargılı davranarak, sadece kuşkuculuğun değirmenine su taşımakta, korkuyu devam ettirmekte ve kalkınma, Eğitim, Sağlık ve nüfusun ilerlemesi aleyhindeki silahlanma harcamalarını kamuoyunun bilincinde yasal bir hale getirmektedir.
Dolayısıyla milli servetin verimsiz bir şekilde harcanmasından en fazla kaybeden taraf, ekonomik krizin bedelini ödeyen medyadır.” (bşp)
Makarios Drusiotis
Πολίτης
28/06/2009